Abstract
The foundations of economic and financial crises are conventionally attributed to the tech-nicalities of macroeconomic fragilities. Yet political instability (caused by the deficiency of democracy and/or unfunctional political institutions) can also be considered as a major de-terminant of economic instability by deteriorating the debt dynamics through depreciation of the national currency or the ascent of interest rates. Analogously, political instability, for instance, disruption of cabinet durability, to a large extent depends on the economic perfor-mance of governments. Hence, though most economists conceive macroeconomic fragilities as the mother of all crises, the issue is rather complex and there is an intermingled relationship between political and economic crises.
Besides, as macroeconomic fragilities or structural imbalances are results of inappropriate pol-icies, the political rationale and the social motives behind such misleading policies should also be well comprehended. For that purpose, a comprehensive elaboration will enable the nega-tion of the prevalent argument that it is only economic factors that instigate crises.
This study investigates the political background of eight economic crises in Turkey, since 1946. In all of them, significant levels of devaluation and retraction of growth are observed. All of the devaluations were indispensable, except the first one in 1946 which was discretionary and pre-cautionary. The crises of 1978/9, 1994 and 2001 ended with drastic austerity programmes, albeit the others, where governments eschewed them by macroeconomic adjustment through fiscal and monetary measures. The 2001 twin-crises was so peculiar, as it was to a large extent caused by the design-defection of the programme recommended by the IMF. Yet, since the attempt of financial liberalization, all of the other economic crises were prompted by capital flights. The 2008/9 crisis was due to global contagion and the 2018 crisis was caused by the tensions in the bilateral relations with the US, amid high private sector foreign debt. In all economic crises, the profligate fiscal stance of governments has played a prominent role, as well as the continuation of appreciated exchange rates, but such choices had a political rationale. Finally, in the background of all the economic crises in Turkey, we observe stern political instability. Political instability not only restricts the rational decision-making capacity of the policy-maker, particularly if it converges into a political crisis, but also exacerbates economic sentiment, either by consumer confidence or by investor appetite, which subsequently results in economic decline. It also intensifies risks and causes exchange rate depreciation as well as interest rate hikes, both
Genellikle ekonomik ve finansal krizlerin temelleri makroekonomik kırılganlıklara atfedilir. Oysa demokrasi noksanlığı ve/veya siyasal kurumların işlevselliklerini yitirmesi de siyasal istikrarsızlığa yol açarak, ulusal paranın değerini yitirmesine veya faizlerin yükselmesine neden olabilir ve bu durum borç dinamiklerinin bozulması yoluyla ekonomik istikrarsızlığın temelini oluşturabilir. Tabii benzer biçimde, siyasal istikrarsızlık, örneğin hükümetin devamlılığı da iktidarların ekonomik performansına bağlıdır. Bu nedenle, birçok iktisatçı makroekonomik kırılganlıkların bütün krizlerin anası olarak görmesine rağmen, konu oldukça karmaşıktır, yani siyasal ve ekonomik krizler iç içe girmişlerdir.
Kaldı ki, makroekonomik kırılganlıklar veya yapısal dengesizlikler de hatalı politikaların sonucu olduğuna göre, bu politikaların ardındaki siyasal rasyoneli ve toplumsal güdüleri anlama doğrul-tusundaki ayrıntılı bir inceleme, aynı zamanda krizlerin sadece ekonomik faktörlerden kaynak-lanmadığını da gösterecektir. Bu çalışma 1946’dan bu yana sekiz ekonomik krizi ele almaktadır. Krizlerin hepsinde ciddi öl-çüde devalüasyon ve büyüme daralması gözlenmektedir. İradi bir tedbir olarak ele alınan 1946 devalüasyonu hariç, bu olgu hepsinde kaçınılmaz olarak gelişmiştir. İktidarlar genellikle para ve maliye politikalarıyla makroekonomik uyumdan kaçınsalar da, 1978/1979, 1994 ve 2001 krizleri sert kemer sıkma politikalarıyla sonuçlanmıştır. 2001 krizi ise bunların içinde en özgün olanıdır, çünkü büyük öIçüde IMF’nin tasarım kusurlu istikrar programından kaynaklanmıştır. Bununla beraber, mali serbestleşme sonrası bütün ekonomik krizlerde kısa vadeli sermaye kaçışı gözlenmiş ve etkili olmuştur. 2008/2009 krizi de bir anlamda farklıdır, çünkü küresel bulaşma ile oluşmuştur. 2018 krizi ise, özel kesimin çok yüksek dış borçları olduğu bir ortamda, ABD ile ikili ilişkilerin gerginleşmesinden kaynaklanmıştır. Bütün ekonomik krizlerin öncesinde, döviz kurundaki aşırı değerlilik ile maliye politikasındaki gevşekliğin önemli bir rolü olduğu gözlenmektedir. Kuşkusuz her iki olgunun da siyasal rasyoneli vardır. Ancak hepsinden öte, bütün bu ekonomik krizlerin öncesinde büyük çaplı siyasal istikrarsızlık gözlenmektedir.
Siyasal istikrarsızlık yalnızca politikacıların rasyonel karar verme kapasitesini sınırlamakla kalmaz, özellikle siyasal krize dönüşmesi halinde, tüketici güveni ve yatırımcı iştahı kötüleştirerek ekonomik eğilimleri baltalar ve ekonomik çöküşe neden olabilir. Kaldı ki, artan riskler hem döviz kurlarına, hem de faizlere yansıyacağı için borç dinamiklerini bozar. Özellikle mali serbestleş-me girişimi sonrası portföy hareketlerinin ülkede bir hayli yoğunlaşması karşısında siyasal istik-rarın sürdürülmesi risk-duyarlı mali piyasalar için adeta bir zorunluluk haline gelmiştir. Hem 2008/2009, hem de özellikle 2018 kriz deneyimleri siyasal istikrarın önemini ortaya çıkarmıştır. Kısacası, siyasal anatomi göz ardı edilerek ekonomik krizler irdelenemez.